Bu
sene 8 Marta, 2016 yılında öldürülen 328 kadın ve 2017’nin ilk
iki ayında katledilmiş 67 kadının isimlerini ve hatıralarını
anarak giriyoruz.
8
mart Dünya Emekçi Kadınlar günü.. Emekçiyken de en çok ezilen,
en çok sömürülen zor çalışma şartlarının yanı sıra iş
yerinde yaşadığı tacizlerle de baş etmeye çalışan kadınlar..
Mücadele
etmeyecek olsa bırakın tacizle başa çıkmayı, cinayet vak'alarında bile verilen ceza indirimleriyle karşılaşan
kadınlar..
‘’Öz
savunma haktır’’ deyip de onu öldürmeye çalışan, tecavüz
eden adama karşı koyduğunda ise ağır ithamlarla ve yüksek
cezalarla karşı karşıya kalan kadınlar..
Oysa
kadın, oysa kadın olmak bütün suçu,
Kadın
doğmak,
Kadın
yaşamak,
Kadın
hissetmek..
Tüm
bu ölümlere sebebiyet veren de bu.. Kadın olmak..
Çıkıyor
‘sanık kürsüsü’ne diyor ki seviyorum hakim bey.. Seviyorum o
yüzden dövdüm, o yüzden taciz ettim, o yüzden tecavüz ettim..
Seviyorum hakim bey o yüzden öldürdüm.. Oysa sevmek nedir
bilmiyor.. Öğrenmemiş, öğrenememiş.. Sen sevme be, sevmeyin.
Siz sevmeyin ama kadnlar yaşasın diyoruz.
Anneler
çocuklarının gözleri önünde öldürülüyor, baba pişkin
annelerini öldürdüğü çocukların velayetini isteyecek kadar
pişkin. Zaten iyi hal indirimi alıyor, hastaneye götürdü diye,
seviyordu diye, baktı diye, sövdü diye belki de takım elbise
giydi, kravat taktı diye iyi hal indirimi alıyor.
Yitip
giden hayatları görüyor musunuz? Bunlar dizi senaryoları değil,
absürt hayat hikayeleri değil bunlar gerçek, bunlar Türkiye’deki
‘hukuk sistemi’nin işleyişinin örnekleri, bunlar rezalet..
Bir
mücadelenin kucağına düşüyoruz doğduğumuz andan itibaren.
Kadın doğmak tüm suçumuz. İlk andan üzülüyor babamız bir kız
çocuğuna sahip olduğu için. Erkek olsaydı diyor, ah diyor
yakıyor sigarayı.. Geleceğinizi çekiyor o dumanlarla içine..
Gelecek, mücadele demek bebekken anlıyorsunuz. Var olmak için
mücadele. Zordur kız çocuğu olmak, görünmez ama kırılmaz
zincirlerle tutsak ederler. Aman çok gezmesin, aman çok gülmesin,
aman açık giyinmesin..
Kendi
çekirdek aileni kurmaya karar verdiğinde ise yine bir mücadele
başlar. ‘’Telefonda kiminle konuşuyor, neden çok konuşuyor,
bakkala mı güldü yoksa kasaba mı? Hamile mi? Kimden bu çocuk? Benden mi başkasından mı? Dur bir tane daha vurayım da yerini
bilsin, sesini kessin’’ Yeter artık dediğinde ise ‘’seviyorum,
benimsin, namusumsun, aldattın biliyorum, başkası var biliyorum,
ya benimsin ya toprağın’’ sözleriyle tehditler, şantajlar ve
aşağılamalar başlar. Daha sonrası mı defalarca karakol
ziyaretleri, alınan uzaklaştırma kararları eşliğinde her an
ölüm korkusu. Şanslı olanlar yaşıyor, karakol çıkışlarında,
adliye önlerinde, sokak aralarında, evlerinde öldürülüyor
diğerleri..
İş
hayatı ise bambaşka bir mücadele alanı oluyor. Kadının ‘yarım
aklı’yla çalışabilmesine şaşıranlar. Tacizler, aşağılamalar,
hak gasplarıyla mücadele başlıyor. Çok ses çıkarsan işinden,
ses çıkarmasan kendinden oluyorsun. Kadının seçeneği, patronlar
eliyle kendisi ve işi arasında kalıyor. Bir çok kadın taciz
edildiğinin farkına bile varmayacak kadar içselleştiriyor bunu,
farkında olan ise ya sineye çekmek zorunda ya da işsiz kalıyor..
Toplum
hayatı, iş hayatı, aile hayatı, evlilik hayatı... Kadının tüm
hayatı büyük bir mücadele. Kadın yaşamak için, aldığı her
nefes için mücadele etmek zorunda.
Bu
büyük mücadele içinde yaşayan her kadın bu erk zihniyete, bu
ataerkil topluma bir isyandır. Her kadın feministtir her nefesinde
ve öyle de olmalıdır.
Yaşamayı
seven tüm kadınlara, tüm mücadelelere, her kahkahanıza, her nefesinize selam olsun.
Buradayız,
burada sizler için sizlerle birlikte mücadelenin güzelliğini
anlatmak için çalışıyoruz, birlikte yaşayacak hep beraber var
olacağız.
Kadınız
ya işte tüm suçumuz da, tüm gücümüz de kadınlığımızda..
Tüm
emekçi kadınlara selam olsun...
Yorumlar
Yorum Gönder