BU HAKKIN HELALLİĞİ OLUR MU?

6 Şubat 2023 tarihinde hepimizi derinden sarsan bir olay gerçekleşti, aslında ülkemizin en sarsıcı gerçeği kendisini en acı şekliyle hatırlattı. Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen depremde birçok binanın yıkıldığı bilgisiyle başladık güne. Üzerinden ne kadar uzun zaman geçmiş olursa olsun ilk gördüğüm anı hatırlıyorum, telefonuma gelen bildirimlerle uyandığımı ve izlediğim ilk videoda duyduğum o hepimizin canını yakan seslenişi “sesimi duyan var mı?”.

Hepimiz aynı acıyı farklı şekillerde öğrendik ve yaşadık, benim ilk tepkim gözyaşları içinde haberleri okumak oldu. Neler olmuştu, nasıl olmuştu, ne yapılıyordu. Bu soruların cevabı oldukça ağır oldu, 11 ilin etkilendiği büyük bir deprem olmuştu, birçok bina yıkılmıştı ve o karlı havada hiçbir şey yapılmıyordu, gerçekten hiçbir şey yapılmıyordu…

İnanamadım hemen televizyonu açtım, haberleri izlemeye başladım, daha ilk depremin şokunu atlatamadan, canlı yayında ikinci depremin gerçekleşme anını izledim. Şöyle diyordu muhabir; “Depremden 9 saat sonra burada ikinci defa büyük bir deprem oldu, arkamda az önce bir bina vardı şu an yok…” Bir an kıyamet mi kopuyor dedim, toprak yavaş yavaş bizi içine mi alacaktı? 9 saat geçtikten sonra evlerine eşya almak için giren insanların enkaz altından hayatlarını kaybettiklerini öğrendik sonra… Ne büyük acı, ayakkabılarını almak için, montlarını almak için eve giren insanlar ölümün acı yüzüyle karşılaştı ikinci depremde…

Hatay artık yoktu, Adıyaman yoktu, Kahramanmaraş yoktu, Malatya’nın, Gaziantep’in, Osmaniye’nin acısı çok büyüktü, yıkım çok fazlaydı, Adana’nın, Kilis’in, Şanlıurfa’nın, Diyarbakır’ın, Elazığ’ın acılarını kalbimin en derininde hissettim. Size de oldu mu bilmiyorum ama yemek yemeye utandım, ısınmaya utandım, gülmeye, anneme sarılmaya bile utandım. Utanmak ne kadar insani, üzülmek ne kadar insani, ama neden utandım?

Deprem olduğu andan itibaren içimden hep şöyle dedim şimdi müdahale edecekler, on binlerce insan var enkaz altında, devletimiz şimdi müdahale edecek, yemek dağıtılacak, çadır dağıtılacak, su dağıtılacak, insanların yaralarını saracaklar. Ama olmadı, olmadıkça ben utandım, ben yaşadığımdan utandım, zamanla öğrendik ki kurumların içi boşaltılmış, liyakatsizlikle yönetilen kurumlar beceriksiz süreç yönetimine sebep olmuş ve tüm bunların sonucunda on binlerce ölüm, milyonlarca mağduriyet…

Günler sürdü, günler geçti, haftalar geçti ama acısı geçmedi, geçer mi? Hiç sanmam. “Acı kendi evinde olmayınca bir süre sonra alışıyor insan” derdim hep. Ama bu acı benim evimde, benim ülkemde ve alışamadım, evim ülkemmiş, bu toprakları da onun içinde yaşayan herkesi de çok seviyormuşum, bir kez daha anladım. Sevmeyenleri de gördüm, tanıdım, öfkelendim, sakinleştim, tekrar öfkelendim….

Daha iyi fark ediyorum ki artık ben eski ben değilim, eskisi gibi olamam, mümkün değil bu. Biliyorum ki siz de eskisi gibi olamayacaksınız, artık burası matemin, acının ve bir daha yaşanmaması için edilen duaların ülkesi. Gözlerinizi kapattığınızda gözünüzün önüne geliyor mu enkaz altındaki çocuğu vefat ettiği halde elini bırakmayan baba, kulaklarınız çınlıyor mu sevdiklerini arayanların sesiyle, ihtiyaç listeleri tutuyor musunuz hala aklınızda? Biz nasıl eskisi gibi olacağız, olamayacağız ama olmayalım da!

Benim içimde bir şey kırıldı, kalbim değil, ruhum yaralandı bu depremle, ben belki bu yaraları sararım ama hala deprem bölgesinde olanlar, bu depremi yaşayanlar, ölümü tadanlar, koklayanlar, cenazelerini gömemediği için beraber uyuyanlar, yaşayanları enkaz altından çıkaramadıkları için ölmelerini izleyenler, ölülerini enkaz altından kendileri çıkaranlar… Bu ruhlara ilaç var mı? Bu yaralar sarılır mı? Mutluluklarımızı aldılar, gülüşlerimiz yarım artık, hayallerimiz uzun vadeli değil, yarın yaşayacağımızın garantisi yok, endişeliyiz, güvende değiliz, 84 milyon hepimiz bu enkazın altındayız, hepimizin hakkı yendi. Bu hakkın helalliği olur mu?

Not: "Bu yazımı uzun zamandır yazarlık yaptığım 3 aylık bir dergi için yazmıştım. Ancak yayınlamayı reddettiler... Yine de sizlerle paylaşmak istedim."

Yorumlar