Erkeklik Üzerine Bir Deneme

Son dönemlerde kadınlık olgusu üzerine yapılan çalışmaların dışında artık ‘erkeklik’ olgusu üzerine çalışmalar yapıldığı da gözden kaçırılmamalıdır. Mesela artık ‘şiddet’ olgusu kapsamında mağdur rolündeki kadınlarla birlikte şiddet uygulayan ve uygulamayan erkekler de incelenmektedir. Bir erkek neden eşine,sevgilisine, çocuğuna şiddet uygular ya da uygulamaz? Bu sorunun da cevabının, sorunun çözümü için önem arz ettiği yavaş yavaş araştırmacılar tarafından da benimsendi. Ataerkil zihniyetin kadına biçtiği rol gibi her ne kadar bu sistem kuran da kuralları koyan da erkek zihniyeti olsa da, erkeğe biçtiği rolde ayrıntarıyla inceleniyor.

O halde nedir ataerkil zihniyetin erkeğe biçtiği rol?

‘’Kadından ve erkekten beklenen rol ve sorumlulukların farklılaşan özellikleri, kadınları özel alanla sınırlandırırken, erkeklerin kamusal alandaki görünürlüğünü ve varlığını pekiştirmektedir. Ataerkil sistem, bu özelliğiyle erkek egemenliğini ön plana çıkarmasının yanı sıra, erkeklere yüklediği “imkânsız” niteliklerle erkekler üzerinde de yıkıcı etkilerde bulunmaktadır. Erkekler, üreticisi ve sürdürücüsü oldukları bu sistemin kıskacında kendilerini var etmeye çalışmakta, her zaman daha büyük ve “güçlü” olan erkeğin hâkimiyeti altında kendilerinden beklenen ve karşılamaları mümkün olmayan rolleri sergileme zorunluluğuna kadınlardan farklı bir biçimde de olsa hapsedilmektedir.’’ (1)

Yani ‘erkek adam ağlamaz’, ‘adam gibi giyin’, ‘erkek adam evini geçindiren adamdır’ gibi söylemler kadını olduğu gibi erkeği de çoğu zaman güçlüğe düşürmekte. Toplum baskısı ile birlikte şiddete ve zorbalığa yatkınlığı da artan erkekler kendilerinden beklenen bazı imkansız şeyleri gerçekleştiremedikçe şiddetin de seviyesi artmakta. Yani ‘erkek adam çapkın olur’ denilen bir erkek çapkın olmadığı için kendisini aşağı hissederken sadakatin ne kadar önemli olduğunu da unutmaktadır. Toplumun ve özellikle toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen ailenin erkekler üzerinde kurdukları kaba olma, duygusuz olma, şiddet eğilimi özelliklerini erken yaşlarda edindiği için gelecek yaşantısı da kazandırılan bu özelliklerle birlikte çok sağlıklı olmamaktadır.

Yani ‘’Nancy Chodorow (1978) gibi feminist yazarların ifade ettiği gibi, oğlan çocuk anneden ayrılmak için kız çocuklarından farklı modellerle mücadele etmektedir ve gerek içsel dürtüler gerekse başka insanlarla veya nesnelerle olan ilişkileri, onların erkekliğini “kanıtlamak”tadır. “Eril dili” öğrenme, “kadınsı” olarak nitelendirilen tutum ve davranışlarda bulunmama, (bazı kültürler için) sünnet olma, ilk cinsel deneyim, erkekliğin tanımlandığı kimi alanlarda bulunma (örneğin zorunlu askerlik görevini yerine getirme, en az bir spor dalıyla yakından ilgilenme ve bu sporu icra etme, düzenli bir işte çalışma gibi), her daim güçlü ve kontrol sahibi olarak diğerlerinin (annesi, babası, kardeşi, eşi kısacası bakmakla yükümlü olduğunu düşündüğü ve toplumca buna inandırılan herkesin) sorumluluklarını alma, gücü ve cesareti sergileme yönünde her türlü girişimde bulunma bu dönüm noktalarından bazılarıdır.’’ (2)

Küçük yaşlardan, ergenliklerine ve olgunluklarına kadar şiddet ve ağır sorumluluklar yüklenilerek yetişen erkekler hasarlı ve hatalılar. Kadına yönelik şiddet vakalarında çoğunlukla kadının hikayesine yoğunlaşırken belki de hep göz ardı ettiğimiz suçlunun hikayesini de göz önünde bulundurursak daha verimli sonuçlar elde edebiliriz.

Elbette yazımın amacı ‘’Ah zavallı erkeklerimiz!’’ demek değil. ancak bugün kadın mücadelesinin girdiği çıkmaz gözler önünde, artık farklı bakış açıları geliştirmenin de zamanı geldi. O halde biraz mağdurdan uzaklaşıp suçluyu incelemenin ne zararı olabilir ki?





KAYNAKÇA

1,2 Çelik, G. (2016). Erkekler (de) ağlar!": Toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında erkeklik inşası ve şiddet döngüsü. Fe Dergi, 8(2), 1-12.

Yorumlar